- ABD’nin Afganistan’dan geri çekilmesi Biden ve ekibinin aldığı bir kararın uygulanması değildir. Amerika’nın demokrat partili başkanı Biden, başkanlık seçimlerinde kanlı bıçaklı olduğu Trump’ın politikasını Afganistan’da sürdürdü ve Amerikan ordusunu geri çekti. Yani bu stratejik karar partilerden bağımsız olarak ABD stratejik derin devletinin aldığı ve uyguladığı bir karardı. Tartışma Biden ve ekibinin bu kararın uygulanmasındaki beceriksizliği üzerine sürdürülebilir.
- ABD stratejik derin devleti neden böyle bir karar aldı ve uyguladı? Hem maddi ve hem de can kaybı açısından faturası çok yüksek olan ABD’nin 20 yıllık Afganistan macerasının bu şekilde “sıfıra sıfır elde var sıfır” olarak neticelendirilmesinin fiyaskosunu ABD neden üstlendi? Bunun gerisinde ABD’nin son on yıldır Uzak Asya’nın yıldızı Çin’in zorladığı dünya ölçekli rekabet karşısında yaşadığı dehşetli korku yatıyor. ABD bütün gücüyle Çin’i, çok geç olmadan dünya iktisadi ve siyasi süreçlerinden yalıtmak ve ilerleyişini durdurmak istiyor. Bunun için de gücünü bölmesine neden olan dünyanın diğer bölgelerindeki varlığını geri çekip Uzak Asya’ya yoğunlaşmak niyetinde. Orta Doğu’nun boşaltılmasında, Avrupa’nın doğusunda Rus hamleleri karşısında alttan almanın gerisinde bu amaç yatıyor.
- Çin kendinden beklendiği hamleleri yapmakta hiç de gecikmedi. Amerika’nın geri çekilmesiyle doğan Afganistan’daki iktidar boşluğunu Çin doldurmaya hazır olduğu niyet beyanını Taliban yöneticileriyle resmen ve aleni bir şekilde yaptığı görüşmelerle açık etti. ABD’nin gizli kapaklı görüşmelerinin aksine Çin Afganistan’ın yeni “sahipleriyle” resmen görüştü. Afganistan’ın içişlerine karışmayacaklarını, bunun karşılığında Taliban’dan da Uygur Müslümanlarına destek vermemelerini beklediklerini hissettirdi. Bunun ötesi ise, sermaye ihracı: Çin hem otoban inşaatı, hem demiryolu hatlarının imarı ve hem de değerli hammaddelerin işletilmesi için para ve uzman vermeye hazır olduğunu bildirmekte gecikmedi.
- Rusya da benzer şekilde pozisyon aldı. Yeni rejimle görüşmelere ve istikrarı sağlamak için yardıma hazır olduğunu beyan etti. Afganistan “imparatorluklar mezarlığında” Amerikan bayrağının da yer almasından son derece sevinç duyan Rusya da Afganistan’daki değişikliklerden çok rahatsız olmayan ülkelerden. Aslına bakılırsa, radikal islamın da en radikal devlet biçimlerden birini formüle eden yeni Afgan rejimi Rusya’nın müttefikleri olan halkları müslüman Orta Asya rejimlerini de elbette alt üst edebilir. Ancak Rusya’nın bu nedenle duyduğu endişe, Amerika’nın bölgedeki yenilgisi nedeniyle kazandığı stratejik zaferden çok daha az.
- Taliban’ın hiç kimsenin hesaba almadığı bu hızlı zaferi, her ne kadar Türkiye’nin Kabil havalimanı işletmesine talip olması nedeniyle elde edebileceği stratejik puanlara engel olmuş gibi görünüyorsa da, neticede Türkiye de bu gelişmeden kendi açısından yarar sağlayabilecek ülkeler arasında gibi görünüyor. İslam’ın yorumlanmasında elbette AKP ve Taliban arasında çok fark var, ancak islami köklere dayalı AKP gibi bir partinin hükümet olduğu Türkiye, Taliban’ın iktidarda olduğu Afganistan ile elbette Batı dünyasından çok daha verimli ilişkiler yaratmaya eşyanın doğası gereği uygun olacaktır. Buna Türkiye’nin (Taliban’a en yakın ülke olan) Pakistan ile var olan tarihi olumlu ilişkileri de eklendiğinde sonuç itibarıyla Türkiye de ABD’nin çekilmesinden sonra bölgede doğan boşluğu doldurmaya (en azından bundan pay almaya) aday ülkelerden biri olacaktır saptaması abartı değildir.
- ABD’nin Afganistan’ı bu kadar hızlı ve aleni yenilgiyle terk etmesi Orta Doğu’daki güç dengelerini de önemli ölçüde etkileyecektir. Amerika’nın Irak ve Suriye’deki varlığını sona erdireceğinin irade beyanı her ne kadar bir süredir biliniyor olsa da, bu geri çekilmenin böylesine aleni ve hızlı olabileceği Afganistan gerçeğiyle pek çok tarafça (ki bunlar arasında varlığını Amerika’ya bağlayan en önemli Orta Doğu unsuru Kürtlerdir) şimdi idrak edilmiştir. Yerel ittifaklar, Orta Doğu koşullarının gerektirdiği sağduyulu çözümler şimdi artık daha çok destek ve taraf bulacaktır. Orta Doğu artık kendi kurallarına göre oynanan daha gerçekçi (ama daha gaddar) oyunlara hazır olmalıdır.
- ABD’nin açık Afganistan yenilgisi, aslında Batı dünyasının daha açık bir şekilde söylersek batı liberal demokrasisinin de yenilgisidir. Kaderini ABD liberal demokrasisine bağlayan Batı Avrupa bir kez daha şaşkınlık içinde kalmıştır. Avrupa Birliği, büyük cüssesine, güçlü ekonomik varlığına ve muazzam tarihsel potansiyellerine rağmen ne yapacağını bilemeden ortada kalakalmıştır. Afganistan yenilgisinden karlı çıkanların otokritik rejimler olduğu aşikardır. Çin, Rusya, Türkiye ve hatta Avrupa Birliği içinde antenlerini doğunun yükselen yıldızlarına çeviren ülkeler prestij olarak bu kaostan güçlenerek çıkacaklardır.
- Taliban’ın zaferi islami gelenekler üzerinden siyaset yapmanın bir tür meşrulaşması anlamına da gelmektedir. Şimdiye kadar demokrasilerin, insan (ve özellikle kadın) haklarının, evrensel batı kültürünün en büyük tehlikesi ve terör kaynağı olarak görüp gösterilen, şeytanlaştırılan Taliban şimdi artık Afganistan gibi önemli bir ülkenin görüşmeler yapılan, yani tanınan resmi temsilcisi durumundadır. Dolayısıyla islam da en ılımlısından, en radikaline kadar dünya siyaset yelpazesinde artık resmen tanınmak suretiyle de sahne almış bulunmaktadır. Taliban’ın yönettiği bir Afganistan’ın var olduğu ve kabul gören dünya siyasetinde İran’a ambargo uygulamak elbette akıl dışı olacaktır. Uluslararası siyasette artık dünyayı çok daha ayrıntılı satranç hamlelerinin gündeme geleceği, daha gerçekçi bir dönemin beklediği açıktır.
- Afganistan yenilgisi dünyada “devrim ve demokrasi” ihracı düşlerine konulan kesin nokta olacaktır. Dünya Afganistan deneyimi ile, bir zamanlar sosyalist devrimlerin ihraç edilemediği gibi, demokrasi modellerinin de ihraç edilmesinin mümkün olmadığını idrak etmiştir. Dışarıdan yardım ve (geleneklere karşı zor) kullanarak ulus yaratmak mümkün değildir. Batı normlarına dayanan demokrasi modeli tohumlarının boy vermesi kanla sulandığında da yürümemektedir. Gelinen nokta, müdahalenin başladığı noktanın çok gerisindedir. Müziği yasaklayan bir Taliban, ya da insanlık tarihinin ortak mirasını kafa keser gibi buldozerler yerle bir eden İSİD batı demokratik normlarının kabuslarında bile görmek istemediği, ancak sonuçta kabul etmek zorunda kaldığı radikallikte siyasal rejimlerdir.
- Ve çıkaracağımız son ders: Afganistan küreselleşmeyi sekteye uğratabilecek düzeyde sarsıntılara neden olabilecek bir gelişme olarak tarihte yer alabilir. Küreselleşmenin şu anki modelinin temellerini atan batı dünyası bu yenilginin ardından (kendi kamuoylarının baskısıyla) içe dönmek zorunda kalacaktır. Bunda elbette bir süredir zaten var olan, batı kamuoyunu fazlasıyla rahatsız eden mülteci akının da payı vardır. Batı dünyasında kendi sınırlarını, kendi rejimlerini ve kendi toplumlarını (elbette refahlarını) koruma içgüdüsü öne çıkacaktır. Ancak bilindiği gibi küreselleşme iradi bir olgu değildir, yani bu süreç devam edecek, ancak başka niteliklerle kendini yeniden var edecektir.
Tarık Demirkan