1. İnsanları aşağılayan, onlara aptal, kaba, ahlaksız, eğitimsiz ve hatta kendi başına karar alamayacak çocuk muamelesi çeken siyasetler bir kez daha- duvara tosladılar.
Bir zamanlar halka “görgüsüz yabaniymiş” gibi davranan alaturka kapitalist seçkinlerden sonra, sözüm ona aynı gecekondudan gelen İslamcılar da aynı hatayi işlediler, sürü gibi gördükleri halka, gidecekleri yönü parmaklarıyla işaret etmek yeterli olacak sandılar, fena çuvalladılar.
Annem derdi ki, “civciv yumurtadan çıkmış, kabuğunu küçümsemiş”, demek ki neymiş halkı küçümsemeyecekmişsin…
2.Yalanla dolanla insanları sürekli bir yerlere yönlendirebileceklerini sananlar kötü afalladılar. Ne Pontus’u işe yaradı, ne Ermeni’si, ne Makarios’u, ne Sisi propagandası. Halk yaka silkti, yalanları bu kez es geçti. Babam, “yalan temel üzerine inşaat tutmaz”, derdi, yalancının mumumun er geç söneceğini ondan öğrenmiştim. Yalancılarla şahitleri olan şıracılar seçimlerin ardından baş başa kaldılar, birbirlerini teselli etmeye çalıştılar.
3.Birtakım sahte çelişkilerle düşman yaratmaya çalışan ve siyasetini bunun üzerine kuran kurnazların cehennem planı bu kez yürümedi. “Onlar dinsiz, bunlar terörist, şunlar bilmem kimin uşağı” kışkırtmaları sökmedi, düşman kamplara ayırma projesi tutmadı, insanlar bu kara propagandanın yolsuzlukları, para istiflenen ayakkabı kutularını, yargıdaki adaletsizliği unutturmayı amaçladığını fark ettiler.
Sadece ilkokulu bitiren, ama I. Birinci Dünya Savaşında memleketi için cephe cephe savaşan dedem, “insan okul bitirmemiş, yani eğitimsiz olabilir, ama bu doğruyu göremeyeceği anlamına gelmez”, derdi. Bugün de böyle: Buzlar eriyor, sahte kutuplaşma sona eriyor, akıl ve izan sonuçta propagandaya galip geliyor.
4. Türk toplumunun neredeyse her siyasetinden ve her kesiminden zaman zaman darbe yiyen ve “güvenilmez” bulunan Kürtler, aynen kurtuluş Savaşında olduğu gibi, yine bu ülkenin kaderinde söz sahibi olabileceklerini ilan ettiler. Kendilerinin seçimlerde siyasetçiler tarafından “üç otuz kuruşa Mahmutpaşa’da işportaya sürülmesine” izin vermediler. Sessiz, çoğu kez mazlum, ama yaptılar yapacaklarını, gittiler demokrasi için oylarını gerekli yönde kullandılar. Mahpushaneye yolu düşenlerin sevdiği atasözündeki gibi: “hayırlı dost, hayırsız hısımdan yeğdir”. Demek ki neymiş, hayırlı hısımlarımızın ve dostlarımızın kıymetini bilecek, geleceğimizi birlikte kuracakmışız.
5. Ve iflah olmaz bir iyimser olarak son ders de Nazım’dan birkaç satır olsun.
“Ne devlet ne para
insanın emrinde dünya
belki yüz yıl sonra
olsun
mutlaka bu böyle olacak ama”
Yani umudunu yitirme yurdundan…
Tarık Demirkan
25 Haziran 2019