Güz Masalları
Derleyen ve çeviren: Tarık Demirkan
Resimleyen: Feridun Oral
Yapı Kredi Yayınları
Bir zamanlar huysuz mu huysuz bir kirpi varmış. En azından orman halkı onun huysuz olduğunu düşünürmüş. Çünkü sürekli surat asar, kiminle karşılaşsa hep yakınır, yanına kim gelirse gelsin tostoparlak olur, kabarır, dikenlerini sivriltirmiş.
Başkalarına duyduğu bu güvensizliğin nedeni, kendini bildi bileli orman halkından kimsenin ona iyi davranmamış olmasıymış. Aslında orman halkına sorsak onlar da bu durumu açıklayabilirlermiş.
“Kimse onun yanına yaklaşamaz” dermiş sincap.
“Sivri dikenlerini batırmaya hazırdır hep” diye yakınırmış tavşan.
O zamanlar ormanlardaki hayvanlar da insan toplulukları gibiymiş. Biri bir şey söyledi mi, öteki duyduklarına kendi de bir şeyler katar ve başkalarına, sanki kendi tanık olmuş gibi anlatırmış. Kulaktan kulağa yayılan söylentilere de sonunda herkes inanırmış. Kimse acaba bu söylenenler doğru mu, yanlış mı diye düşünmezlermiş. Kimse gidip de işin doğrusunu araştırmaya gerek görmezmiş.,
İşte kirpiyi ormanda kimsenin sevmemesinin nedeni buymuş.
Herkes kendisinden uzaklaştıkça kirpicik de iyice güvensizleşmiş. İçine kapanmış. Orman sakinlerinden korkar olmuş. Yanına yanlışlıkla biri yaklaşsa hemen dikenlerini çıkarıp kendi kendini savunmaya hazırlanırmış. Bu yüzden kirpi uçsuz bucaksız ormanda tek başına yaşamaya başlamış.
Bahar ve yaz ayları hızla geçermiş. Çiçeklerin ve meyvelerin bol olduğu sıcak günlerde ormandaki hızlı yaşam kirpiye yalnızlığı unuttururmuş. Bu aylarda orman hayvanlarının tümü yuva yapar, yavrularını büyütür ya da kış için hazırlanırlarmış. Bu arada kirpicik de kendisiyle konuşan olmasa bile, ormanın içindeki diğer hayvanları izleyerek avunurmuş.
Ama yaz bitip mevsim güze döndüğünde kirpinin de kederli günleri başlarmış.
Yaz aylarında ormanın neşesi olan kuşlar, güz gelince sıcak bölgelere göç ederlermiş. Ormanın öteki hayvanları da inlerine çekilir, aileleriyle birlikte yaşamaya hazırlanırlarmış.
Sincaplar ağaçların gövdelerinin içindeki kovuklarda kış için son hazırlıklarını yaparlarmış.
Tavşanlar yeraltındaki yuvalarına iner, kuru yapraklarla, otlarla döşedikleri sıcak yuvalarında türlü kış oyunları oynarlarmış.
Bu mevsimde orman soğumaya başlarmış.
Yalnızca vücudu değil yüreği de üşürmüş zavallı kirpinin
Birileriyle konuşmak, dost olmak istermiş. Arada bir şakalaşmayı, birilerine takılmayı çok özlermiş.
Ama en çok da birinin kendisini okşamasını istermiş.
“Biri bir kerecik beni okşasa, bütün bir kışı üşümeden çıkarım” diye düşünürmüş. Sonra da içini çekermiş.
Ama bunun bir düş olduğunu o da bilirmiş. Bir kirpiyi kim okşar, öyle değil mi? Oysa en olanaksız sanılan, bir düş gibi görünen şeyler bile, gün gelir gerçek olabilirmiş.
Güzün soğuk günlerinden birinde kirpi yerdeki kuru yapraklar arasında yiyecek ararken, küçük bir kızın şarkı söyleyerek ormandaki patika yoldan geldiğini görmüş. Yabancılarla karşılaştığında her zaman yaptığı gibi bir top haline gelmiş, dikenlerinin arasından da kızı izlemeye başlamış.
Küçük kız yaprakların arasındaki kirpiyi görünce yanına yaklaşmış. Kirpiyi görmekten duyduğu mutluluk her halinden belliymiş. Kirpinin yanına çömelip yaşamı boyunca ilk kez gördüğü bu ilginç hayvanı izlemeye başlamış.
“Minik kirpi” demiş kız sonunda, “seni okşamak istiyorum. Lütfen benden korkma. Dikenlerini indir ki seni okşayabileyim”.
Kirpinin yüreği hızla çarpmaya başlamış. Birinin kendisini okşamak isteyebileceğine inanamıyormuş.
“Kirpicik” demiş küçük kız, “lütfen burnunu çıkar, o minik burnunu okşamak istiyorum”.
Kirpinin mutluluktan gözleri dolmuş. Yine de korkularını aşıp burnunu dikenlerinin arasından çıkaramamış. Kıza güzel bir şeyler söylemek istemiş, ama bunu da becerememiş. Duyulması zor bir şekilde mırıldanmış:
“Hayır! Burnumu çıkaramam. Beni okşayamazsın. Ben okşanmaya alışık değilim.”
Küçük kız kirpinin söylediklerini duyunca birden onu rahatsız ettiğini sanmış. “Bağışla beni minik kirpi. Kötü bir niyetim yoktu. Ben yalnızca seni biraz sevmek istemiştim” demiş.
Yüzündeki gülümseme kaybolmuş. Kirpiye doğru uzattığı eli havada kalmış. Biraz geri çekilmiş ve sonra da doğrulup geldiği patika yolda yürümeyi sürdürmüş.
Artık gülümsemiyormuş.
Kirpi hiç istemediği halde bu sevimli kıza kötü davrandığının bincindeymiş kuşkusuz. Arkasından seslenmek, onu çağırmak, özür dilemek istemiş. Ama yapamamış. Yıllardır öteki canlılardan uzak durup tek başına yaşayan kirpicik birilerinin kendisine böyle iyi davranmasına alışkın değilmiş.
Küçük kızın kederi de uzun sürmemiş. Orman kısa sürede neşesini yerine getirmiş. Bir süre sonra artık şarkı söyleyecek yürümesini sürdürmüş.
Kirpi ise küçük kız gittiği için çok üzgünmüş.
Aradan birkaç gün geçmiş.
Bir gün kirpi yine yaprakların arasında yiyecek ararken küçük kızın geldiğini görmüş. Bu sefer kız şarkı söylemiyormuş. Kirpiyi ürkütmek istemediği için usul usul yaklaşıyormuş. Bir elinde de kirpilerin çok sevdiğini düşündüğü kocaman bir mantar varmış.
Kirpi kızın yaklaştığını görmüş. İçgüdüleri bu dünyada kimseye güvenmemesi gerektiğini söylüyor, onu dikenlerini çıkarması için uyarıyormuş. Kirpi buna rağmen uzunca bir süre kapanmamış. Kızın yaklaşmasını izlemiş.
Kız elindeki mantarı kirpinin yanına bırakırken de, artık dayanamamış top gibi yusyuvarlak olmuş.
Bu sefer kızın yanından uzaklaşmasını istemiyor, ama bir yandan da çok korkuyormuş
Küçük kız parmağıyla kirpinin dikenlerine dokunmuş.
“Küçük kirpicik, lütfen indir dikenlerini, seni okşamak istiyorum”.
“Yapamam” diye kekelemiş kirpi, “sana zarar vermekten korkuyorum. Ok gibi sivri dikenlerim seni yaralayabilir”.
“Olsun, ben razıyım”.
Kirpi yavaşça dikenlerini indirip açılmaya başlamış. Sivri burnu, kara gözleri keskin dikenlerinin arasından ortaya çıkmış. Ama küçük kız çok sabırsızmış. Kirpinin tümüyle açılmasını beklemeden onu sevmek için ansızın elini uzatınca, kirpi de elinde olmadan tekrar top gibi oluvermiş. Bu sırada da sivri dikenlerinden biri küçük kızın eline batmış, kanatmış.
Küçük kız korkuyla ayağa fırlamış. Koşarak ve ağlayarak oradan uzaklaşırken ardından gözyaşları içinde kendine seslenen kirpinin sesini duymamış bile.
“Gitme, lütfen, küçük kız. Beni bırakıp gitme! Şimdiye kadar beni kimse sevmedi. Ben sevilmenin nasıl bir şey olduğunu bilmiyorum. Gitme!”
Kız kirpiye aldırmamış. Parmağındaki acı ona her şeyi unutturmuş.
Biraz ötedeki pınarın serin sularına elini sokmuş. Parmağının acısı biraz dinince kirpinin ardından seslenirken söylediklerini düşünmüş. Ne diyormuş kirpi? “Şimdiye dek beni kimse sevmedi. Ben sevilmenin nasıl bir şey olduğunu bilmiyorum”.
“Kirpi haklı” diye düşünmüş küçük kız. “Sevmeyi ve sevilmeyi de öğrenmek gerekir”.
Geri dönmüş. Küçük kirpiyi usulca eline almış. Dikenleri batacak diye de korkmadan onu usulca okşamış.
Ne olmuş dersiniz?
Kirpi tostoparlak olan vücudunu yavaş yavaş açmış. Yukarıya kalkık dikenlerini indirmiş.
Duyduğu mutluluktan, bir ok gibi sert ve kesin olan dikenleri de kırlardaki yeşil otlar kadar yumuşacık olmuş.
Çünkü bütün orman halkının bildiği gibi, sevmek ve sevilmek canlıları yumuşatırmış. Kirpicik bunu yeni öğreniyormuş.
Küçük kız kirpiyi uzun uzun okşamış.
O günden sonra da küçük kızla kirpicik birbirlerinin en iyi arkadaşı olmuşlar.
Güz Masalları
Derleyen ve çeviren: Tarık Demirkan
Resimleyen: Feridun Oral
Yapı Kredi Yayınları