Şu resme saatlerce bakılabilir!
Önemli olmasının nedeni sadece Türkiye’nin geldiği noktayı hissettirmesi değil.
Türkiye’nin ne olduğu, bu ülkede insanların nasıl düşündüğü, yarını kurarken bile aslında dünle hesaplaşmaktan nasıl büyük bir zevk aldığı bu karede, insanların duruşlarında, bakışlarında, tavırlarında gizli.
Ve Türkiye’nin nasıl bir erkekler toplumu olduğunun ipuçları da!
Bu karenin hakimi bize, “bakın” diyor,
“Bizim kadınlarımızın başlarını açmaya çalışanlar vardı ya, işte onların kadınlarının başları da böyle bağlanır!”
Başı bağlananın eşi mahçup, sadece o resim karesinde değil, bugünkü Türkiye’de de yerini tam bulamadığı her halinden belli.
Gözleri bir yerlere dalıp gitmiş. Sıkıntı ve güvensizlik yüzünden okunuyor.
“Şu resepsiyon bitse de daha fazla rezil olmadan gitsek” diye haykırıyor ruhu.
Dik oturmasına bakmayın, onun nedeni dirayet değil, hizmete hazır bir emir eri çevikliği.
Karenin hakimi elbette solda oturan, iradesini dayatıp uygulatan!
Kendinden ve gücünden emin!
Müdahale etmeye, kendini ve yeni Türkiye’nin kendi koyduğu kurallarını fırlayıp savunmaya hazır.
Ve resim karesindeki kadınlar.
Türkiye’de kimliklerini genellikle kocaları üzerinden tanımlayan, gücün ya da güçsüzlüğün bire bir aynası olan varlıklar.
Her zaman olduğu gibi, bu ülkenin en zavallı, en korunmasız insanları.
Dün, üniversitelere başı bağlı girmesine izin verilmeyenlerin temsilcisi, bugün başörtüsünü bir bayrak gibi mağrur taşıyarak oturuyor.
Dün, bağlamadığı başını modern ülkenin simgesi olarak görüp gösterenlerin temsilcisi ise kırık dökük, yanlış bir yere konulmuş bir vazo gibi eğreti duruyor, iki parmağıyla başını geçici olarak kapattığı şalın uçlarını birleştirmeye çalışıyor.
Başını kapatmasının gerekçesinin “dua okunuyor” olduğuna bakmayın siz. Dua okunurken kadınların başı açık da kalabilir. Nitekim arkada başını kapatan ve kapatmayan kadınlar da var.
Ancak, demek ki onun başını kapatması gerekmiş.
Çünkü o bir sembol!
Ve onun başını kapatması önemli bir mesaj.
O düne kadar kendini modern Türkiye’nin teminatı olarak görüp gösteren Ordunun, İslami gelenekleri her ne pahasına olursa olsun uygulamaktan geri kalmayacağını beyan eden kesimin önünde nasıl diz çöktüğünün simgesi.
Hani isteyen istediği gibi yaşayacaktı bu ülkede?
Bir zamanlar Cumhurbaşkanlığı köşkünde başı örtülü “First Lady” olabilir mi tartışmalarından ne kadar çabuk bu noktaya geldik.
“Siz öyle yaparsanız, biz de böyle yaparız” diyor bu mesaj.
Bu karede o kesim açısından, alınan bir rövanşın zevkinin olmadığını kim söyleyebilir?
Genelkurmay başkanının eşinin başını eğreti de olsa kapatması, Türkiye’de olup bitenlerin doğrudan bir yansıması değil mi?
“Tek liderden” hızla “tek tip topluma” doğru gidiyor Türkiye.
Farklılıkların, azınlıkların vb. yan yana var olmasını savunanların, yani demokrasi yanlılarının sırtı iyice duvara dayandı.
Ama bu aynı zamanda çok önemli bir fırsat!
Önce “büyük önderden” aldığı “misyon” iddiasıyla Türkiye’yi darbeler ülkesi yapan ordunun demokraside neden olduğu sefaleti izledik.
Sonra da bu “vesayet rejimi’ne hayır” diyerek gelenlerin neden olduğu yeni otoriter rejimi ve bunun yarattığı tarumarı.
Şimdi artık toplumsal rövanşların olmadığı bir demokrasi olmalı hedef!
O demokraside asla, bu resimde arka plandakiler gibi, el pençe duranlar, liderin önünde yarı beline kadar eğilenler olmayacak!
Bu hedefe ulaşabilmenin düne göre çok daha zor olduğu bir gerçek, ama biliyoruz ki hayatta çocuklarımıza bırakabileceğimiz hiçbir şey bedava değil!
Bu görev, hala düşleri olan ve yarın daha güzel bir hayat istiyorum diyen herkesin ortak ödevi.
Tarık Demirkan