En çok sevdiğim resimlerinden biridir bu!
Demir parmaklıkların önünde, onlar sanki hiç orada yokmuş gibi, yüreğine, gönlüne zincir vurmadan durabilen “özgür insanı” simgeler benim için.
Kanımca şiirlerindeki karşı konulamaz gücü de buradan, bu özgür ruhtan alır.
Peki, ya “iyi ve güzel bir dünyaya” olan inanç?
Evet, belki önemli, ama bu çok sonra gelir.
Önce insan kendi yüreğine soracak!
Kendime, onuruma, ne kadar, nereye kadar sadık kalabilirim?
Doğru bildiğim yolda ne kadar direnebilirim?
Bu nedenledir ki özgür kalmaya çalışan insanlar hep severler Nazım’ı.
Dünya görüşleri ve ideolojileri ne olursa olsun!
İnsanın kendi hayatı olan ve bir daha asla tekrarlanmayacak o büyük yolculuğa “özgür bir insan” olarak dayanabilmek kolay değil çünkü.
O yolculuğun insanların sırtına yüklediği şeyleri göğüsleyebilmek, mahrumiyetleri, terk edişleri, sürgünleri, hasretleri, yoklukları, kayıpları yüksünmeden, yakarmadan taşıyabilmek için bir şeyi çok iyi yapabilmek gerek.
Bu işin üstesinden gelebilmek, en küçük mutlulukları bile, pırıl pırıl ve sıcacık bir denizin sularına kavuşur gibi huzurla ve alçakgönüllülükle kabul edebilmekle,
sıradan hayatın sıradan sevinçlerine bir tutam güneş gibi sevinebilmekle mümkün.
Nazım’ın yaptığı gibi.
Belki de “Bugün Pazar” şiirinin en çok sevdiğim şiirleri arasında yer almasının nedeni tam da bu.
Onun bu eşsiz şiiri, onun ölümünden elli küsur yıl sonra bile doğru bildikleri yoldan ödün vermedikleri için demir parmaklıkların ardında durmayı göze alan “özgür insanlara” güç versin.
“Bugün Pazar”
Bugün beni ilk defa güneşe çıkardılar.
Ve ben ömrümde ilk defa gökyüzünün
Bu kadar benden uzak
Bu kadar mavi
Bu kadar geniş olduğuna şaşarak
Kımıldamadan durdum.
Sonra saygıyla toprağa oturdum,
Dayadım sırtımı duvara.
Bu anda ne düşmek dalgalara,
Bu anda ne kavga, ne hürriyet, ne karım.
Toprak, güneş ve ben…
Bahtiyarım…