Amerikan seçim sistemi işte böyle garip bir model. İşte ABD başkanlık seçimi sonuçları.
Oy kullanmayanlar: % 46,9
Clinton’a oy verenler: % 25,6
Trump’a oy verenler: % 25,5
Johnson’a oy verenler: % 1,7
Yani önümüzdeki 4 yıl boyunca dünyanın en büyük devletini ve süper gücünü, kendi ülkesindeki seçmenlerin bile sadece % 25,5’inden “yetki alan” biri yönetecek.
Bu listede 3. sırada olan biri.
Başka bir deyişle, ülkesindeki seçmenlerin dörtte üçünün desteklemediği biri.
Bu işin garip ve yadırganacak yanı.
Ama olumlu yanı ise, bu işin hiç tartışılmaması.
Demokrasi eğer bir “konsensüs oyunuysa”, tarafların oyunun kurallarını işin başından kabul etmesi. Sonra maraza çıkarmaması.
Çünkü aslına bakılırsa, Amerika’da başkanlar üzerindeki “denetim ve fren” mekanizmaları o kadar güçlü ki, aslında başkan kim olursa olsun sistemde çok büyük değişiklikler yapma imkânına asla sahip olamıyor.
Demek ki, işleyen bir demokratik toplumsal model her şeyden önce, en tepede kim olursa olsun, çok büyük zikzaklar yapmadan yürüyebilen bir sistem gerektiriyor, şöyle ya da böyle.
Yetkilerin, denetim mekanizmalarının, bağımsız yargı ve basının işlediği koşullarda “başkanlık yarışı” çoğu kez bir şovdan öteye gidemiyor.