Diğer

Cadı kazanları fokurdarken

 

torokorszag-puccs-gulen-erdoganOrdu?  Elden geçirildi. En üst kademelerden aşağılara doğru kalkışmada görev alanlar tutuklandı, üzerine darbe gölgesi düşenin apoletleri söküldü,  kurumdan ihraç edildi. Aralarında generaller, amiraller var!

İçişleri, polis, kaymakamlar, valiler?   Kademeli bir şekilde zan altında kalan herkes gözaltına alındı, görevden el çektirildi. Aralarında eski İstanbul valisi bile var!

Hâkimler savcılar? Örgüt üyeliği zannı altında Gülen camiasına yakın olanlar etkisizleştirildi.  Ya da meslekten ihraç edildi. Aralarında iki Anayasa Mahkemesi üyesi var.

Üniversiteler? Bir kısmı kapatıldı!

Rektörler? Bazıları tutuklandı!

Dekanlar? Hepsine görevden el çektirildi!

Liseler? Yüzlercesinin kapısına kilit vuruldu!

Öğretmenler? On binlercesi meslekten ihraç edildi!

Memurlar? İşten atılanların sayısı 40 bin civarında!

Yetmedi: Futbol hakemleri, bilim adamları, gazeteciler ve köşe yazarları savcılıklara çağrılır oldu.

Evet, 15 Temmuzda Türkiye’nin ağır bir darbe girişimi yaşadığı bir gerçek.

Ancak darbeyi takip eden sarsıntıların yıkıcı sonuçlarının toplum açısından uzun vadede ciddi sıkıntılar yaratacağını düşünüyorum.

Darbe, yasalara göre suçtur!

Bir hukuk devletinde anayasayı güç kullanarak ortadan kaldırmaya çalışmak yasalara göre en ağır suçlardan biridir ve elbette zanlılar hak ettikleri cezalara çarptırılmalıdır.

Ancak bu, darbeyle yıkılmaya çalışılan “ hukuk devletinin” yasaları çerçevesinde uygulanabilecek bir ceza olmalıdır.

Yoksa, darbe tehlikesi var diye kafamıza esen uygulamaları sorumsuzca gündeme getirirsek,  mesela binlerce insanı sokağa atarsak bunun hukuk devletinin geleceği açısından yıkıcı etkisi, darbenin pek gerisinde kalmaz.

Şimdi, basında çıkan rakamlara baktığımızda yaklaşık 90 bin kişinin sorgulama kapsamına alındığını ve bunların önemli bir kısmının çalıştığı işten atıldığını görüyoruz. Bu ise, aile efradıyla birlikte düşünüldüğünde en az yarım milyon insanın hayatının kararması demek.

Bir öğretmenin, bir profesörün, bir avukatın, bir futbol hakeminin hangi gerekçeyle, sertifikası elinden alınabilir? Hayatı bir enkaza hangi nedenle dönüştürülebilir?

Gülen hareketine, ya da bir başka örgüte “sempati duymak” tek başına yasalara göre bir suç olabilir mi?

Sırf dünya görüşü nedeniyle, yani bir siyasi ya da kültürel harekete yakın olması nedeniyle vatandaş bir soruşturma kapsamına alınıp işten atılabilir mi?

Bu, yasalara göre suç değil ki?

Darbenin hazırlanması veya uygulanması sürecinde örgütlü olarak yer aldığı mahkeme tarafından, delillere dayanarak ve tartışmasız bir şekilde ortaya konulursa;

Terör veya bir başka suç fiilini işlediği anlaşılırsa bu durumda yasalarda gösterilen cezaya elbette çarptırılmalıdır.

En az 20 bin öğretmenin meslekten ihraç edildiği söyleniyor. Acaba bu öğretmenler darbenin hazırlanmasında görev mi aldılar?

Bu kadar kısa içinde bu nasıl tespit edilebildi?

Daha darbenin üst düzey ilişkiler ağı bile çözülememişken, ülkenin dört bir yanında okullarda çalışan sıradan öğretmenlerin “darbede görev aldıkları” nasıl ortaya çıkarıldı?

Eğer henüz kanıtlanmamış ise, bu durumda sadece “iddia” nedeniyle işten çıkarılmaları hukuka aykırı değil mi? Verilen ceza keyfi sayılmaz mı?

Eğer onlara yöneltilen suç bir darbede yer almak değil de bir suç örgütüne üye olmak ise, unutulmasın ki, FETÖ adı verilen bu oluşum hakkında yasalara göre “terör örgütü” tanımlaması yapılalı da çok olmadı. Kaldı ki “suç örgütüne üyelik” de kanıtlanması gereken bir iddia değil mi?

Bu öğretmenler Gülen hareketine sempati duyuyor olabilirler.

Düne kadar bu ülkenin en yüksek kademelerdeki yöneticileri arasında bile bu harekete sempati duymayan kaç kişi vardı?

Eğer o 20 bin öğretmen mesleğinden ihraç edilecekse, aynı mantıkla mesela gelmiş geçmiş AKP milletvekillerinin en az üçte ikisinin milletvekili veya emekli maaşlarının kesilmesi gerekmez mi?

Çok değil, bir kaç yıl öncesine kadar Fethullah Gülen’i göklere çıkaran, ama hala devletin ve kamu yönetiminin seçkinleri arasında olanlar da bu mantıkla aynı şekilde suçlu sayılmaz mı?

Bu kovuşturma halkalarını nereye kadar genişletebilirisiniz?

Evet, maalesef Türkiye’de, aynen 1950’li yıllarda Birleşik Amerika’da McCharty döneminde olduğu gibi  cadı kazanları kaynıyor!

Yaşanan darbe tehlikesinin insanlarda yarattığı psikolojik bozuklukları, korku ve endişeleri anlamak mümkündür.

Ancak bunları körükleyip, insanların hayatlarını karartan bu kovuşturma dalgalarını arttırmak yerine toplumu sakinleştirip, soğukkanlı olma çağrıları yapmanın zamanıdır.

Ortada bir suç varsa, bu suçun yasalara göre bir cezası da vardır.

Mesele gerçek failleri ortaya çıkarmak ve bu insanları bağımsız mahkemelerde yargılayarak, gerekli cezalara çarptırmaktır.

Ama bunu yaparken evrensel hukuk yasalarının temel ilkesini, yani “zanlı suçlu olduğu kanıtlanıncaya kadar masum kabul edilir” prensibini unutmamak gerekir.

Darbe girişimi sonrası doğan diyalog, iktidar ve muhalefet arasındaki yakınlaşma, Türkiye açısından “hukuk devletine dönme” konusunda bir umut yaratmıştır.

Türkiye bu fırsattan yararlanmalı ve darbe denen musibetin etkilerini ortadan kaldırırken hukuka ve demokrasiye doğru ilerlemelidir.

Unutulmasın ki, bu cadı kazanları her dönem kaynayabilir! Bugün Gülen sempatizanlarına uygulanan, yarın başkalarının başına gelebilir.

Ve yine utulmasın ki, -her zaman söylediğimiz gibi,- “hukuk ve adalet bir gün herkese lazım olacaktır”.

 

Tarık Demirkan

05.08.2016

 

Yorum bırakın