Sendika

Kuzuların sessizliği

1446Bir ülkede, dünyanın en güçlü ordularından biri olan ülke ordusunun kendi toprakları içindeki şehirleri, kasabaları, mahalleleri haftalardır kuşatma altında tutması normal midir?

Gizli falan da değil: hükümetin aldığı kararları aleni uygulayan bir ordu, ülkenin bir kısmında topyekün bir şiddet uygulayan bir devlet var karşımızda.

Kanıtları henüz yok, ama bu şiddetin uluslararası yasalar tarafından “insanlık suçu” olarak tabir edilen uygulamaları da içerdiği üzerine bazı işaretler de var.

Bosna savaşını anımsatan haberler, görüntüler gazete sayfalarından, ekranlardan, radyo bültenlerinden akıp giderken, insanların derin sessizliği de ağırlaşarak sürüyor.

Kamuoyu neden sessiz?

Duyarsız mı? Belki bir anlamda evet.

Türkiye nüfusunun yaklaşık üçte ikilik çoğunluğunda milliyetçi, muhafazakâr ve devletçi reflekslerin iyi işlediği bir sır değil. Bu kesim için olup bitenler ülke bütünlüğünün sağlanması amacıyla atılması gereken adımlar olarak değerlendiriliyor.

Ama öte yandan toplumun demokratik kıstaslara duyarlı kesimi de sessiz. Hükümetin insan haklarını kısıtlamaya yönelik çok daha “sıradan” uygulamaları karşısında bile sesini yükselten bu kesimin böylesi bir şiddet karşısında neden bu kadar tepkisiz olduğunun iyi kavranabilmesi için şu hususların altını bir kez daha çizmekte yarar var:

Şurası tartışmasız bir gerçek: bölgede devlet şiddetinin bu ölçekte büyümesinde iki seçim arasındaki dönemde milliyetçi oylar rüzgârını yelkenlerinde toplamak isteyen iktidarın gerilimi tırmandıran siyasi tercihleri belirleyici olmuştur.

Ancak şunu da vurgulamak gerekli ki, PKK de ateşin harlamasına aynı oranda benzin dökmüştür.

HDP’nin Türkiye partisi olmasına beş kala başlatılan saldırılar, bölgedeki asker ve polislere karşı gündeme gelen terör veya “hendek siyaseti” olarak adlandırılan akılsız “intihar politikası” başka nasıl açıklanabilir?

Siyasetin yolu Parlamento değil mi?

HDP’nin barajı aşması Türkiye siyaset tarihinin belki de sadece TİP’in meclise girmesiyle kıyaslanabilecek kadar belirleyici olan bir başarısıydı.

Bu adım Kürt sorununu Türkiye’nin artık ele alıp çözmesi gereken bir sorunu olarak, millet iradesiyle meclise taşımıştı.

Ama bu aynı zamanda Kürt sorununun ancak “demokrasi” çerçevesinde ve “hukuk devleti” ortamında çözülebileceğinin de ilanıydı.

Çünkü HDP çok akıllı bir siyasetle, başkanlık rejimine karşı çıkarak ve yolsuzluklara savaş ilan ederek Kürt sorununun çözümünü “büyük demokrasi paketinin” bir parçası haline getirmişti.

İşte bazı öfkeli militanlar tarafından “kazılan” ve sonra da devletin tankları ve özel birlikleri tarafından “kapatılan” hendekler aslında Türkiye açısından çok ümit verici olan bu gelişmenin de mezarı oluyor.

Ve yine “terör” gerekçe gösterilerek “insanlık suçu” işleniyor.

“Haklı” bir davanın nasıl “haksız” hale getirildiğinin tipik örneği tekrar yaşanıyor gözlerimizin önünde.

Güneydoğu’da cereyan eden akıl almaz zulme karşı çıkmanın yolu yine demokrasiye sahip çıkmaktan geçiyor.

Türkiye’nin yarınlarına talip olan yeni siyasetlerin tek ilkesi şu olmalı: “bizim demokrasiden başka silahımız yok!”

Ordu kuşatmalara son versin!

Askerler kışlaya geri dönsün!

Hendekler kapatılsın!

Silahlar sussun!

İnsan hakları temelinde yükselen ve şiddet içermeyen toplumsal hareketlerin güçlenmesinin tek yolunun bu olduğunu düşünüyorum.

Şiddet ortamında, Güneydoğunun boşalan kentlerinde sadece kurtların sesi yükseliyor.

Kuzuların sessizliğinin son bulması için Kurtların ulumasına son verilmeli.

(Sendika, 23 Aralık 2015)

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Twitter resmi

Twitter hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s