Ölümün anlamlısı olabilir mi, bilmiyorum, ama o en manasız bir şekilde terk etti bu yaşamı!
En anlaşılmaz, en kabul edilmez şiddete, yol kavgasına kurban giderek!
Elinde bir levyeyle arabasından inip hesap sormaya gelen insafsız bir terminatöre “dur kendine gel, ne yapıyorsun” demeye bile fırsat bulamadan, orada o caddede terk etti bu kör şiddetin kol gezdiği dünyayı.
Ölüm onu o insaf tanımayan insan bozuntusunun suretinde buldu!
Bir insan nasıl bu kadar merhametsiz olabilir?
“Yol verdi vermedi” tartışmasıyla tanımadığı bir insanın canına kastedecek kadar gaddar?
Peki ya, bir sokak kamerasının tesadüfen kaydettiği ölüm görüntülerini “saniye saniye” yayınlayanlara ne demeli?
Bir insanın hayatının en mahrem anı olan çaresizce ölümünü hoyratça yayınlayanlar?
Video görüntülerini sosyal medyalara atanlar?
İnsanlığını kaybetmiş bir insanın caniliğini ve masum bir insanın ölümünü “dizi şehvetiyle” seyredenler?
Bir insanın en mahrem anlarına rızası olmadan tanık olduğunuz için içiniz kanamadı mı hiç?
Dünyası küçük bir kasabaydı, ama bir taşra kasabasına sığmayacak kadar evrensel bir yüreği vardı!
12 Eylül fırtınasını da yaşadı!
Aydındı, öğretmendi, sosyalistti, ve hümanistti,
Dostumuzdu.
Ah ülkemin insanları!
Unutmayın: Tayfun Erol’du adı!