Aşağıdaki öykünün iki kahramanı var.
Birincisi: Nursultan Nazarbayev. Kazakistan’ın “Nurlu Sultanı!” Kılıktan kılığa giren diktatör. Sovyetler Birliği zamanında Kazak Komünist partisi birinci sekreteri, sonra başbakan ve Sovyetlerin çöküşünden sonra da, 25 yıldır ülkesini yöneten tek adam! Usta yani! Bir bilen, bir uygulayan! Resmi sloganı “Tek ülke, Tek amaç, Tek lider.” İki dudağının arasından çıkan söz kişilerin kaderini belirliyor. Seçimleri % 98,7 oy alarak kazanıyor. Muhalefet mi? Nazarbayev 2011 yılında “Kazak Çapulcuların” üzerine polisini sürdü, 15 kişi öldü. Olay dünya siyaset tarihine Zhanaozen katliamı olarak girdi.
İkinci kahramanımız: Tony Blair, İngiltere başbakanlarından, yeni solun temelini atan kişi olarak ün salıyor! Sosyal demokrasiyi liberalizmle harmanlayıp, muhafazakar Thatcher ideolojisine karşı yeni bir uzlaşma yaratmaya çalışıyor. Piyasa yanlısı görüşleri sol değerlerle bütünleştirmeyi deniyor. Demokrasi lafını ağzından hiç düşürmüyor. İki dönem İngiltere başbakanı. Ardından avukatlık, danışmanlık ve halka ilişkiler şirketi sahibi.
Ortaya yeni çıkan bir belgeye göre bu iki “kahramanın” kaderi tam da “Zhanaozen katliamı” öncesi kesişiyor. (the telegraph)
Nazarbayev Blair’in şirketine ülkesinin uluslararası PR faaliyetlerini düzenleme görevi veriyor ve eski İngiltere başbakanı Blair’i de kendine “danışman” atıyor.
2012 yılında Nazarbayev İngiltere’yi ziyaret ediyor ve kendisinden Cambridge’de bir konuşma yapması isteniyor.
Ortaya çıkan bu belgeye göre bu konuşma bizzat Blair tarafından şekillendiriliyor.
Blair, danışmanlık yaptığı Nazarbayev’e gönderdiği antetli, imzalı mektubunda şunları yazıyor. “Şunları söylemelisiniz konuşmanızda; Evet bu olaylar ne kadar trajik olursa olsun, şunu unutmayın ki Kazakistan hızla gelişiyor. Bu olaylar bu gelişmeyi gölgelememeli.”
Blair diktatöre akıl vermeye devam ediyor:
“Şöyle demelisiniz. Ben ülkemi çok seviyorum. Çok kötü bir miras devraldım. Bu ülkeyi ben yönetirken, vatandaşlarımın hayat koşulları inanılmaz bir hızla iyileşti.”
Batı kamuoyunu yakından tanıyan Tony Blair diktatörü Cambridge konuşmasına hazırlamayı sürdürüyor: “Şunları alın konuşmanıza: evet demokrasiyi ve insan haklarını ilgilendiren bir meselemiz de var. Tamam, sizi ve eleştirilerinizi anlıyorum. Şunu söyleyeyim ki, bana yönelik tüm eleştirilere kulağım açık olacak. Ama siz de kabul edin ki, ülkem olağanüstü ve olumlu gelişmeler içeren bir süreç yaşıyor. Muazzam sonuçlar elde ettik. Biz adım adım ilerliyoruz.”
Nazarbazey de Cambridge’de bu görüşleri içeren bir konuşma yapıyor. Ve İngiltere basını kendisine olumlu not veriyor.
İmzalı mektubuyla diktatöre Batı’ya “kendini kabul ettirmek için neler söylemesini” öğütleyen “demokrasi kahramanı” Tony Blair bunu neden yaptı dersiniz?
Kazakistan devleti, Tony Blair’in şirketine hizmetleri için her yıl yedi milyon sterlin ödüyor.
Evet, her şeyin bir bedeli var!
Ama demokrasinin de!
Demokrasi istiyorsan, onun bedelini de sen ödeyeceksin!