
Senaryo belli;
Bir yerde toplanılacak, hükümet karşıtı sloganlarla, olursa müzikle, dansla insanlar birkaç saatliğine özgür olmanın tadını çıkaracak.
Duvar yazılarıyla, mesajlarıyla, minik pankartlarıyla bu kuşağın en vurucu yanlarından biri olan mizahi ruh dile getirilecek.
Sonra, izinli bir gösteri bile olsa, Toma’lı yakalamacayla, gazlı bir kapanışla oh çekilecek. Ardından da rahatlamış bir ruhla, “görevin yerine getirildiği vicdani tatminiyle” evlere gidilecek.
Peki, güzel kardeşim de, nereye kadar?
Ne istediğimizi netleştirelim önce!
“Onlara, sadece senin ve senin gibilerin yaşayabileceği bir Türkiye kurma sevdasından vazgeç”, diyoruz.
“Seni başımıza getirdiysek, her naneye karış diye de getirmedik”, diyoruz!
“Kurallar, yasalar olsun, bu yasalara göre yaşayalım”, diyoruz.
“Barış içinde beraber yaşamak için, bizi de dikkate al”, diyoruz.
“Biz de bu toplumda varız, bak buradayız” diyoruz.
Yani demokrasi istiyoruz.
Güzel, ama bu talepleri hayata geçirmek için başka alternatiflerin de olmalı.
Meydanları doldururken, her zorbalığa karşı sokaklarda bin bir maharetle çözüm bulurken, sesini dünyaya duyururken çok başarılıydın.
Ama vurgu yapıldı, işlev tamam, hep bir ağızdan haykırdığın taleplerin yarattığı şok, toplumun yeni egemenlerini şaşkına çevirdi, bu da doğru!
Bunu beklemiyorlardı!
Ama bu sese alışmamaları lazım!
Toplumun bu sesi kanıksamaması lazım!
Bunu doğal kabul edip, bildiklerini okumaya devam etmelerine izin vermemek lazım.
Beni yanlış anlama, meydanları bırak demiyorum!
Oralar senin zaten!
Ama sen bütün enerjini hafta sonu gösterilerine harcarken, o burnunun dikine gitmeye devam ediyor!
Karşı çıktığın projelerini tek tek tamamlıyor!
Bak, yeni Taksim’in haline! Bir beton denizi!
Ya yeni köprü güzergâhı? Yüz binlerce ağaç kesilecek orada!
Çamlıca’nın halini gördün mü? Sembol cami yapılması için kurban edilen Çamlıca acınacak halde!
Medyadaki tek seslilik?
Dağıtılan rantlar? Devletin çiftlik gibi yandaşlar için hesapsız kullanılması?
Biliyorum, sen siyaset yapmak için çıkmadın meydanlara, aslında “hayatını ve özgürlüğünü” savundun ve bununla politikada da on ikiden vurdun!
Biliyorum, siyaseti sevmiyorsun! Siyaset yapma zaten, “hayatını ve özgürlüğünü” savunmaya devam et!
Keskin zekânı kullan! Ve hani, derler ya, “Avcı ne kadar tuzak bilirse, Tilki de o kadar yol bilir”!
Bul o yolları!
Ben, senin cevher aklın ve ruhunda daha ne mücevherler olduğundan adım gibi eminim.
Tarık Demirkan
16 Eylül 2013