Futbolu sevseniz de sevmeseniz de eğer o ana tanık olmuşsanız, yaşanan trajedi bir daha asla silinmemek üzere bilincinize kazınmış demektir
Yer Portekiz’de bir futbol arenası. Ve maçın uzatma dakikaları. Tribünlerden yükselen sesler seyircilerin mutluluğunu yansıtıyor. Çünkü evsahibi takım artık galibiyete çok yakın.
Genç bir futbolcu belli belirsiz bir tebessümle hakemin gösterdiği sarı karta bakıyor. Sarı karta rağmen gülümsüyor, çünkü takımının attığı golün pasını o verdi.
Kimse ne hakemi ve ne de sarı kartı umursuyor. Ve kimse bir kaç saniye sonra yaşanacak trajedinin farkında bile değil.
Genç futbolcu hakeme bakıyor, bakıyor, sonra ellerini dizlerine koyuyor ve birden yeşil çimlerin üzerine uzanıveriyor.
O andan itibaren sahada yaşanan trajedi, canlı yayınla binlerce kilometre uzaklıktaki evlerde bile naklen izleniyor. Evlerde, odalarda, bürolarda insanlar talihsiz bir futbolcunun can çekişmesini canlı olarak izliyor.
Dünya bir ölüme yakın plan tanıklık ediyor.
Miklos Feher, son yıllarda futbolda yüzü pek gülmeyen Macaristan’ın belki de en büyük yıldızlarından biri olmaya adaydı. 24 yaşındaydı ve 25 kere milli formayı giymişti. Yetenekliydi. Yıllarca Macar futbolunun yıldızı olarak parlayacağı sanılıyordu. Birden sönüverdi. Belki de bu nedenle büyük bir şok yarattı ölümü.
Futbola başladığı, 9 yaşında ilk kez formasını giyerek top peşinde koştuturğu küçük şehirde toprağa verildi. Anısına muhteşem bir tören düzenlendi.
Onun ölümü iki önemli tartışma da başlattı Macaristan’da. Biri elit sporcu olarak da adlandırılan, üst düzey profesyonel futbolcuların çalışma tempolarıyla ilgiliydi. Macar milli takımı doktoru, futbolcunun ölümünün bir ihtar olması gerektiğini söyledi.
Uzmana göre bugün artık profesyonel sporcular hem antremanda ve hem de sık sık oynadıkları maçlarda o kadar büyük efor sarfediyorlardı ki, bu sporcuların sağlık durumlarının bilinen sağlık kontrollerinin çok daha ötesinde ve yakından takip edilmesi gerekiyordu. Çünkü vücut iflas edebilirdi. Uzmana göre “insan dayanıklılığının da bir sınırı vardı.”
Vakitsiz ölümün gündeme getirdiği ikinci konu ise ahlakîydi. Bir insanın en özel anı olan “ölüm anı” bu kadar pervasızca ekranlara, gazete sayfalarına taşınabilir miydi?
Macaristan’da sokakta yürüyen birinin fotoğrafını, ya da görüntüsünü medyaya yansıtmak suç.
Görüntüsü, ona sorulmadan ekrana ya da gazete sayfalarına taşınan kişi eğer isterse tazminat bile alabiliyor.
Yaşayanların hakları böyle korunuyor. Peki ölenlerin hakkını kim koruyacak? Bu konu günlerce tartışıldı.
Ve asıl soru, Miklos Feher neden ölmüştü? 24 yaşında, haftanın her günü antreman yapan, çelik gibi bir vücuda sahip olduğu sanılan bir genç hayata bu kadar kolay neden veda ederdi? Bu sorunun yanıtı, otopsiden sonra da verilemedi.
Miklos Feher bir zamanlar web sayfasında kendini anlatırken en sevdiği filmin gladyatör olduğunu yazıyordu
Ölümünün ardından bu sayfaya gönderilen mesajlar arasında bir taraftarın satırları aslında bütün bu sorulara yanıt gibiydi. Taraftar şöyle yazıyordu.
“Evet sen bir gladyatördün. Gladyatörlerin kaderi bugün bu. 2000 yıl önce de buydu. Zafer ya da ölüm. Asıl hedef her şeyden önce seyircinin eğlendirilmesi. Her şeyden önce; yani insan hayatından bile önce. İlle de daha iyi performans diye doping maddeleri peşinde koşan spor yöneticileri, profesyonel yöneticiler bu ölümün üzerinde biraz düşünsünler. Ama eminim ki düşünmeyecekler. “The show must go on” Yani gösterinin sürmesi gerek.”